Belediye başkanlığı görevi son derece önemli, kıymetli, hakkıyla yapıldığında insanı hem dünya hem ahiret hayatında mutlu edecek bir vasıf. Kişi, belediye başkanı seçildiği günden itibaren üç şeye çok dikkat etmeli. Bu düşüncelerimi yılların verdiği tecrübeye binaen ifade ediyorum. Birincisi ve ana kural bence söylenti ve dedikodularla karar vermemeli. İkinci kural yapacağı her ama her işte vicdanına sormalı. Üçüncü önemli kural, kadrosunu kurarken en ince ayrıntıları düşünerek belirlemeli. Başarının sırrı bu ilk üç maddede saklı bana göre.
Kazananı gördüm, kaybedeni de. Kazananın da kaybedenin de kişiliği benim hayatımda onunla olan diyaloğumun devamında etkili oldu. Karakter, dost edindiğim insanlar içerisinde benim birinci tercihimdir. Bir siyasetçi kazansa da kaybetse de benim inandığım ölçüler doğrultusunda ise hiçbir zaman dostluğumu, diyaloğumu kesmedim. Bir insanla ne sadece kazandığı için dost ne de bir insanla kaybettiği için kötü oldum. Beni yakinen tanıyanlar iyi bilirler, dostluğum oldukça sağlamdır. Ama ne yazık ki adımız bazen hak etmediğimiz kadar bizden önde gider.
Ahiret var, hesap var anlayışı ile yaşayan Müslüman, günlük hayatının her anını İslam dininin emir ve yasaklarını düşünerek idame ettirmeli. Önce nefsinde yaşayan samimi bir Müslüman iftira atmayan, gıybet etmeyen, kul hakkı yemeyen, sadece duyduklarıyla değil net ve emin olduklarıyla karar verebilen, merhametli, vicdanlı bir insan Yaradan’ın emirleri doğrultusunda sürdürdüğü hayatta çile çekse de sabırla, kimseyi incitmeden dosdoğru bir hayat yaşar. Yaşadıklarımız bizi kemale erdiremiyorsa bir sorun vardır. Yaşadıklarımız sebepsiz, anlamsız olamaz. Hiçbir hadise kendiliğinden olmadığı gibi anlamsız da diyemeyiz. Birçok maddi sorun zamanla çözüme kavuşur. Çözülmeyen maddi değil manevi kayıplardır. Ahlaki çöküntü, telafisi oldukça zor günlerin, yılların bizi beklediğinin habercisidir ne yazık ki.
Bir dost, beraber büyüdüğü -daha sonra siyasi olarak önemli bir makama gelen- arkadaşının telefonuna günler sonra döndüğünü, nedenini sorduğunda bugün aynı konumda değiliz dediğini ifade eder. Bu sözün kibir ile alakalı olduğunu bir hadisle anlatınca da çok sert bir karşılık alır ve; “Seni aradığım için özür dilerim, rahatsız ettim,” diyerek telefonu kapatır. Bu hadise sonrası kendisine üzülüp üzülmediği sorulduğunda; “Üzüldüm, kendi adıma değil onun adına,” der. “Ona çok söyleyeceklerim, anlatacaklarım, faydalı olacağım konular vardı. O imkânı teptiği için ona üzüldüm,” der. O kemale ermiş insanın üzüntüsü yine arkadaşı içindir. İyi dost kazanan hiçbir şeyi kaybetmez. Dost da onu hiçbir zaman yarı yolda bırakmaz.
Hakikat penceresinin aydınlığını göremeyenler kendilerine tutulan ışığı da avuçlarının içiyle kapatmayı tercih ederler. Siyasette önemli makama gelenlere bir “hatırlatan” gerekir. O hatırlatan, yapılacak yanlışların önüne geçilmesini sağlar. Yöneticiler iftira ve dedikodulara itibar ederlerse görülmesi gereken hakikatleri görmek yerine devamlı gerçeklerden uzak bırakılırlar.
Otuz yıl önce neredeysem yine aynı yerdeyim. Kimlik, kişilik olarak dün nasılsam bugün de aynıyım. İnancım, yaşam tarzım hiç değişmedi. İftiralara maruz kaldım hem de yakınlarım tarafından ve sonra o insanların birçoğu geldi ve helallik istedi; ama iş işten geçmişti. O işin hesabı ahirete kalmıştı; çünkü çok incinmiştim. Otuz yıllık gazetecilik hayatımda çok hadiselere şahit oldum. Hiç kimseye siyasi görüşünden dolayı ön yargılı bakmadım. Önce insanlığıydı benim için asıl olan. Yükseleni, aşağıya ineni; kazananı, kaybedeni gördüm. Ne kazanana sadece kazandığı için iyi dedim ne kaybedene kaybettiği için kötü dedim. Kişilere varlığıyla, makamıyla bakmadım; karakteriyle değer verdim.
Velhasıl, yöneticiler büyük vebaldedirler. Eğer birilerinin söylemiyle tavırlarını belirlerlerse gün gelir vicdanlarıyla baş başa kaldıklarında tarifi olmayan üzüntü yaşarlar. Dostlar, her şeyi iyi gösteren kişiler değildir. Dost; incitmeden, kırmadan, dökmeden hakikati baş başayken söyleyebilenlerdir. İşte onun için mutlaka yönetimin başında olanlara iyi bir hatırlatan gerekir. O hatırlatan da “El Emin bir insan” olmalıdır.