escort bayan escort bayan escort bayan escort bayan escort bayan wm forum
2,8 milyonu, hayatını kaybeden insanların sayısı ise 195 bini așmıș durumdadır. Bu sebeple, salgınla mücadelede “sosyal mesafe”, “sosyal izolasyon” ve “karantina” tedbirleri tüm dünyada uygulanmaya devam etmektedir. Tavizsiz bir șekilde takip edilen “Evde Kal” stratejisi sonucu dünya genelinde ekonomik hayat durmuș ve tüm ekonomiler son yüzyılın en derin ekonomik krizine doğru sürüklenmektedirler. Öyle bir ekonomik kriz ki bahse konu olan, artık “ekonomik durgunluğun” çok ötesinde “ekonomik çöküșün” gerçekleșmesinin beklendiği ve etkilenmeyen veya kazanan devletin olmadığı bir krizle karșı karșıyayız. Salgın öncesi küresel ekonominin 2020 yılında %3,4 büyüyeceği öngörülürken, șu an itibariyle 2020 yılında dünya ekonomisinin %3 küçüleceği tahmin edilmektedir. Gelișmiș Avrupa ülkelerinin 2020 yılında %6,6 küçüleceği, Avrupa bölgesi gelișmekte olan ülkelerin %5,2 küçüleceği ve Türkiye ekonomisinin ise görece daha iyi bir durumda olsa da %5 daralacağı öngörülmektedir. 2020 yılı ikinci yarsında bașlayacak toparlanmayı, 2021 yılında %5,8 büyümenin takip edeceği beklenmektedir. Böylece Koronavirüs salgınının 2020 ve 2021 yıllarında dünya ekonomisine maliyetinin 9 trilyon $ olacağı hesaplanmaktadır. Nüfus artıșı sebebiyle kiși bașı gelirdeki azalıșın %3 değil %4,2 olacağı, 2020 yılı sonunda 170 ülkenin kiși bașı milli gelirinin azalacağı öngörülmektedir, yani en basit ifadesiyle tüm dünya halkları daha da fakirleșecek, açlık çeken insan sayısı iki katına çıkacaktır. Bu șartlar altında Koronavirüs salgınının Türkiye ekonomisine olası etkisi Grafik-1’de gösterilmiștir. 1998 yılından itibaren reel gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) yıllar itibariyle aldığı değer TL cinsinden mavi çizgiyle gösterilmektedir. Siyah çizgi, 1998-2019 yılları arasında 22 yıllık dönemde Türkiye ekonomisinin yakalamıș olduğu büyüme trendini ifade etmektedir. Koronavirüs salgını nedeniyle yașadığımız ekonomik daralmanın ülkemize maliyeti 2020 ve 2021 yılları için kırmızı alanla gösterilmektedir. Uluslararası kreditörlerin ve kurulușların tahminleri çerçevesinde Türkiye ekonomisinin 2020 yılında %5 küçülmesi ve 2021 yılında %5 büyümesi durumunda reel GSYH’yı gösteren mavi çizgi 22 yıllık trend çizgisinin altında kalacak ve ülke sınırlarında ürettiğimiz gelirimizde kayıplar yașanacaktır. Kırmızı alan ile gösterilen ekonomik kayıplar her ne kadar grafik üzerinde küçük gibi görünse de 2019 cari fiyatlarıyla 836 milyar TL’ye tekabül etmektedir. Yani Koronavirüs salgını nedeniyle Türkiye 836 Milyar TL (144 Milyar $) zarara uğrayacaktır. 2019 yılı cari GSYH’nin 4,28 Trilyon TL olduğunu düșünürsek ekonomik kaybımız 2019 yılı gelirimizin %19,5’ine denk gelmektedir. Yapmıș olduğumuz hesaplamalar, 2020 yılı için Türkiye ekonomisinin Koronavirüs salgını etkisiyle %5 küçüleceği ön kabulüne dayanmaktadır. Peki bu rakam gerçekçi midir? Türkiye ekonomisini teğet geçtiğini kabul ettiğimiz 2009 küresel finans krizi döneminde Türkiye ekonomisinin %4,7 küçüldüğünü düșünürsek, Koronavirüs salgını altında 2020 yılında %5 seviyesinde ekonominin küçülmesi gayet gerçekçi durmaktadır. Türkiye Ekonomi Politikaları Araștırma Vakfının (TEPAV) yayınladığı Nisan 2020 Politika Notunda Koronavirüs salgını nedeniyle Türkiye ekonomisinin 3 ay kapalı kalması durumunda ekonominin %10 küçüleceği ifade edilmektedir. Bu durumda gelir kaybımız 1,27 Trilyon TL (218 Milyar $) seviyesine çıkmaktadır. Küresel olarak maliyetinin 9 trilyon $ olacağı hesaplanan ve bu sebeple son yüzyılın en derin ekonomik krizi olarak adlandırılan bu kriz ile mücadele için dünya genelinde devletlerin açıklamıș olduğu ekonomik destek paketlerinin toplam değeri 8 trilyon $ seviyesine yaklașmıștır. Türkiye’de ise hükümet 836 Milyar TL’yi bulan toplam ekonomik zarara karșın sadece 100 Milyar TL değerinde ekonomik destek paketi açıklayabilmiștir. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın 25 Nisan tarihinde açıkladığı șișirilmiș, abartılı rakamlar üzerinden konușacak olursak 200 Milyar TL’lik paket Türkiye ekonomisi için yeterli değildir. Hazine ve Maliye Bakanlığının acilen asli görevine odaklanması gerekmektedir. Bakanlığın ve bakanın “1 milyon yazılımcı” projesi gibi üzerine vazife olmayan ișlerle uğrașmaktan vazgeçmelidir. 23 Mart 2020 tarihinde yayınlamıș olduğumuz değerlendirme raporumuzda belirttiğimiz gibi hükümet açıklamıș olduğu ekonomik istikrar kalkanı programıyla bankacılık sistemi üzerinden hanehalkı ve firmaları borçlandırarak krizin olumsuz etkilerini hafifletmeye çalıșmaktadır. Bu durumda paketin bașarısı hükümetin kararlılığına değil bankacılık sektörünün tutumuna bağlı kalmaktadır. Bunu baștan göremeyen hükümet, bugün Hazine ve Maliye Bakanı aracılığıyla bankacılık sektörüne göz dağı tadında mesaj vermeye çalıșmaktadır. Fakat ișin aslı; tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hem hanehalkları hem de firmalar hali hazırda ağır borç yükü altında olmalarıdır. Bu sebeple bankacılık sektörü boğazına kadar borca batmıș kiși veya firmalara daha fazla borç vermeye yanașmıyorlar. Hanehalkı ve firmaların 2002 ve 2019 yılları aralık sonu borç stoku rakamları Tablo-1’de sunulmaktadır. 2002 yılı sonunda vatandașların 6,6 Milyar TL olan borcu 2019 sonunda 89 kat artarak 584 Milyar TL’ye fırlamıștır. Firmaların borcu ise aynı dönemde 34 kat artarak 3 Trilyon TL sınırına dayanmıștır. Hanehalkları ve firmaların toplam borcu 2002 yılında GSYH’nın %26’sına denk gelmektedir. Yani ülke olarak bir yılda elde edilen gelirin dörtte biri kadar borcu varmıș firmaların ve vatandașların 2002 yılında. 2019 yılı sonunda yani 2020 yılı bașında bu oran maalesef %83’e yükselmiștir. Devletin ortalama olarak %23 civarında olan milli gelir içerisindeki payı düșüldüğünde acı gerçek ortaya çıkmaktadır: Hanehalklarının ve firmaların toplam borcu (%83) bir yılda çalıșarak ürettikleri gelirlerinden (%77) daha fazladır. Dolayısıyla vatandașlar ve firmalar boğazına kadar borca batmıș durumdayken bankacılık sektörünün daha fazla borç vermeye can atmasını beklemek mümkün değildir. Bütün bașarısı borçlanma mekanizmasını genișletmek üzerine kurulu ekonomik istikrar kalkanı paketinin bașarıya ulașması, ekonomik krizin etkilerini hafifletmesi kesinlikle mümkün değildir. Anlık rahatlama sağlar gibi olsa bile ekonomik kırılganlıkları artıracağı ve dolayısıyla çok uzak olmayan bir dönemde ekonomiyi tamamen iflasa sürükleyeceği kaçınılmaz bir sondur. Koronavirüs salgınının sebep olduğu bu çalkantılı dönemde, ekonomik, sosyal ve siyasal yapıların yeniden sorgulanmaya bașlanması ve herkesin hayatın her alanında “yeninin” arayıșı içerisinde olması bizim için çok önemli bir fırsat penceresi aralamaktadır. Kendi medeniyet anlayıșımızın öngördüğü ekonomik, sosyal ve siyasal yapıları inșa etmeye hiç bu kadar yakın olmamıștık. Her köklü değișim dayanılması ağır bedellere/maliyetlere sebep olmaktadır. Koronavirüs salgınının sebep olduğu ekonomik krizin maliyetini öderken (ki zaten ödeyeceğiz) kendi düșünce dünyamıza ait sistemi kurabilirsek, bu ekonomik krizden karlı çıkacak tek ülke olabiliriz. Kurabileceğimize inanmalıyız; bugün itibariyle batı medeniyetinin bütün karizması ayaklar altındayken, süper güç olduğuna inandığımız ABD’de insanlar devletlerine olan güvenlerini yitirmișken biz her türlü imkana sahibiz. Bu fırsatı kaçırmanın bedeli çok daha ağır olabilir. Gelinen bu noktada acilen yapılması gereken iki önemli stratejik değișiklik vardır. 1. Kurgu olarak tamamen hatalı tasarlanan ekonomik istikrar kalkanı paketi tamamen değiștirilmeli ve baștan kurgulanmalıdır. Fikri altyapısı tamamen hatalı, kurgusu tersten çalıșan (yani, bankacılık sektörünün takdir edeceği yeni borç miktarı nispetinde firmalar ayakta kalacak ve ayakta kalacak firmaların istihdam edeceği insanlar üretime devam edebilecekler) bu paket yerine vatandașın yurtiçinde üretilmiș tüketim malları ve hizmetleri satın almakta kullanacağı dolara çevrilemeyen yeni bir para ile vatandaș doğrudan desteklenmelidir. 2. Borç stoku rakamlarının ortaya koyduğu “boğazımıza kadar borca battığımız” acı durumunu değiștirecek, borç-faiz-borç problemini kesin olarak ortadan kaldıracak, borçlarımızı konsolide ve tasfiye etmek için ter dökecek Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesinde yeni bir Genel Müdürlük kurulmalıdır. 12 Eylül 2019 tarihinde 30886 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 45 numaralı Cumhurbașkanlığı Kararnamesi ile ihdas edilen Borçlanma Genel Müdürlüğü lav edilerek kapatılmalıdır. Saygılarımızla Yeniden Refah Partisi Ekonomik İşler Başkanlığı Korona Virüs ve Ekonomiye Etkileri-2 Dünya genelinde yeni tip Koronavirüs (Covid-19) salgını maalesef hız kesmeden yayılmaya devam ediyor; 27 Nisan 2020 tarihi itibariyle hastalığa yakalanan insanların sayısı 2,8 milyonu, hayatını kaybeden insanların sayısı ise 195 bini așmıș durumdadır. Bu sebeple, salgınla mücadelede “sosyal mesafe”, “sosyal izolasyon” ve “karantina” tedbirleri tüm dünyada uygulanmaya devam etmektedir. Tavizsiz bir șekilde takip edilen “Evde Kal” stratejisi sonucu dünya genelinde ekonomik hayat durmuș ve tüm ekonomiler son yüzyılın en derin ekonomik krizine doğru sürüklenmektedirler. Öyle bir ekonomik kriz ki bahse konu olan, artık “ekonomik durgunluğun” çok ötesinde “ekonomik çöküșün” gerçekleșmesinin beklendiği ve etkilenmeyen veya kazanan devletin olmadığı bir krizle karșı karșıyayız. Salgın öncesi küresel ekonominin 2020 yılında %3,4 büyüyeceği öngörülürken, șu an itibariyle 2020 yılında dünya ekonomisinin %3 küçüleceği tahmin edilmektedir. Gelișmiș Avrupa ülkelerinin 2020 yılında %6,6 küçüleceği, Avrupa bölgesi gelișmekte olan ülkelerin %5,2 küçüleceği ve Türkiye ekonomisinin ise görece daha iyi bir durumda olsa da %5 daralacağı öngörülmektedir. 2020 yılı ikinci yarsında bașlayacak toparlanmayı, 2021 yılında %5,8 büyümenin takip edeceği beklenmektedir. Böylece Koronavirüs salgınının 2020 ve 2021 yıllarında dünya ekonomisine maliyetinin 9 trilyon $ olacağı hesaplanmaktadır. Nüfus artıșı sebebiyle kiși bașı gelirdeki azalıșın %3 değil %4,2 olacağı, 2020 yılı sonunda 170 ülkenin kiși bașı milli gelirinin azalacağı öngörülmektedir, yani en basit ifadesiyle tüm dünya halkları daha da fakirleșecek, açlık çeken insan sayısı iki katına çıkacaktır. Bu șartlar altında Koronavirüs salgınının Türkiye ekonomisine olası etkisi Grafik-1’de gösterilmiștir. 1998 yılından itibaren reel gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) yıllar itibariyle aldığı değer TL cinsinden mavi çizgiyle gösterilmektedir. Siyah çizgi, 1998-2019 yılları arasında 22 yıllık dönemde Türkiye ekonomisinin yakalamıș olduğu büyüme trendini ifade etmektedir. Koronavirüs salgını nedeniyle yașadığımız ekonomik daralmanın ülkemize maliyeti 2020 ve 2021 yılları için kırmızı alanla gösterilmektedir. Uluslararası kreditörlerin ve kurulușların tahminleri çerçevesinde Türkiye ekonomisinin 2020 yılında %5 küçülmesi ve 2021 yılında %5 büyümesi durumunda reel GSYH’yı gösteren mavi çizgi 22 yıllık trend çizgisinin altında kalacak ve ülke sınırlarında ürettiğimiz gelirimizde kayıplar yașanacaktır. Kırmızı alan ile gösterilen ekonomik kayıplar her ne kadar grafik üzerinde küçük gibi görünse de 2019 cari fiyatlarıyla 836 milyar TL’ye tekabül etmektedir. Yani Koronavirüs salgını nedeniyle Türkiye 836 Milyar TL (144 Milyar $) zarara uğrayacaktır. 2019 yılı cari GSYH’nin 4,28 Trilyon TL olduğunu düșünürsek ekonomik kaybımız 2019 yılı gelirimizin %19,5’ine denk gelmektedir. Yapmıș olduğumuz hesaplamalar, 2020 yılı için Türkiye ekonomisinin Koronavirüs salgını etkisiyle %5 küçüleceği ön kabulüne dayanmaktadır. Peki bu rakam gerçekçi midir? Türkiye ekonomisini teğet geçtiğini kabul ettiğimiz 2009 küresel finans krizi döneminde Türkiye ekonomisinin %4,7 küçüldüğünü düșünürsek, Koronavirüs salgını altında 2020 yılında %5 seviyesinde ekonominin küçülmesi gayet gerçekçi durmaktadır. Türkiye Ekonomi Politikaları Araștırma Vakfının (TEPAV) yayınladığı Nisan 2020 Politika Notunda Koronavirüs salgını nedeniyle Türkiye ekonomisinin 3 ay kapalı kalması durumunda ekonominin %10 küçüleceği ifade edilmektedir. Bu durumda gelir kaybımız 1,27 Trilyon TL (218 Milyar $) seviyesine çıkmaktadır. Küresel olarak maliyetinin 9 trilyon $ olacağı hesaplanan ve bu sebeple son yüzyılın en derin ekonomik krizi olarak adlandırılan bu kriz ile mücadele için dünya genelinde devletlerin açıklamıș olduğu ekonomik destek paketlerinin toplam değeri 8 trilyon $ seviyesine yaklașmıștır. Türkiye’de ise hükümet 836 Milyar TL’yi bulan toplam ekonomik zarara karșın sadece 100 Milyar TL değerinde ekonomik destek paketi açıklayabilmiștir. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın 25 Nisan tarihinde açıkladığı șișirilmiș, abartılı rakamlar üzerinden konușacak olursak 200 Milyar TL’lik paket Türkiye ekonomisi için yeterli değildir. Hazine ve Maliye Bakanlığının acilen asli görevine odaklanması gerekmektedir. Bakanlığın ve bakanın “1 milyon yazılımcı” projesi gibi üzerine vazife olmayan ișlerle uğrașmaktan vazgeçmelidir. 23 Mart 2020 tarihinde yayınlamıș olduğumuz değerlendirme raporumuzda belirttiğimiz gibi hükümet açıklamıș olduğu ekonomik istikrar kalkanı programıyla bankacılık sistemi üzerinden hanehalkı ve firmaları borçlandırarak krizin olumsuz etkilerini hafifletmeye çalıșmaktadır. Bu durumda paketin bașarısı hükümetin kararlılığına değil bankacılık sektörünün tutumuna bağlı kalmaktadır. Bunu baștan göremeyen hükümet, bugün Hazine ve Maliye Bakanı aracılığıyla bankacılık sektörüne göz dağı tadında mesaj vermeye çalıșmaktadır. Fakat ișin aslı; tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hem hanehalkları hem de firmalar hali hazırda ağır borç yükü altında olmalarıdır. Bu sebeple bankacılık sektörü boğazına kadar borca batmıș kiși veya firmalara daha fazla borç vermeye yanașmıyorlar. Hanehalkı ve firmaların 2002 ve 2019 yılları aralık sonu borç stoku rakamları Tablo-1’de sunulmaktadır. 2002 yılı sonunda vatandașların 6,6 Milyar TL olan borcu 2019 sonunda 89 kat artarak 584 Milyar TL’ye fırlamıștır. Firmaların borcu ise aynı dönemde 34 kat artarak 3 Trilyon TL sınırına dayanmıștır. Hanehalkları ve firmaların toplam borcu 2002 yılında GSYH’nın %26’sına denk gelmektedir. Yani ülke olarak bir yılda elde edilen gelirin dörtte biri kadar borcu varmıș firmaların ve vatandașların 2002 yılında. 2019 yılı sonunda yani 2020 yılı bașında bu oran maalesef %83’e yükselmiștir. Devletin ortalama olarak %23 civarında olan milli gelir içerisindeki payı düșüldüğünde acı gerçek ortaya çıkmaktadır: Hanehalklarının ve firmaların toplam borcu (%83) bir yılda çalıșarak ürettikleri gelirlerinden (%77) daha fazladır. Dolayısıyla vatandașlar ve firmalar boğazına kadar borca batmıș durumdayken bankacılık sektörünün daha fazla borç vermeye can atmasını beklemek mümkün değildir. Bütün bașarısı borçlanma mekanizmasını genișletmek üzerine kurulu ekonomik istikrar kalkanı paketinin bașarıya ulașması, ekonomik krizin etkilerini hafifletmesi kesinlikle mümkün değildir. Anlık rahatlama sağlar gibi olsa bile ekonomik kırılganlıkları artıracağı ve dolayısıyla çok uzak olmayan bir dönemde ekonomiyi tamamen iflasa sürükleyeceği kaçınılmaz bir sondur. Koronavirüs salgınının sebep olduğu bu çalkantılı dönemde, ekonomik, sosyal ve siyasal yapıların yeniden sorgulanmaya bașlanması ve herkesin hayatın her alanında “yeninin” arayıșı içerisinde olması bizim için çok önemli bir fırsat penceresi aralamaktadır. Kendi medeniyet anlayıșımızın öngördüğü ekonomik, sosyal ve siyasal yapıları inșa etmeye hiç bu kadar yakın olmamıștık. Her köklü değișim dayanılması ağır bedellere/maliyetlere sebep olmaktadır. Koronavirüs salgınının sebep olduğu ekonomik krizin maliyetini öderken (ki zaten ödeyeceğiz) kendi düșünce dünyamıza ait sistemi kurabilirsek, bu ekonomik krizden karlı çıkacak tek ülke olabiliriz. Kurabileceğimize inanmalıyız; bugün itibariyle batı medeniyetinin bütün karizması ayaklar altındayken, süper güç olduğuna inandığımız ABD’de insanlar devletlerine olan güvenlerini yitirmișken biz her türlü imkana sahibiz. Bu fırsatı kaçırmanın bedeli çok daha ağır olabilir. Gelinen bu noktada acilen yapılması gereken iki önemli stratejik değișiklik vardır. 1. Kurgu olarak tamamen hatalı tasarlanan ekonomik istikrar kalkanı paketi tamamen değiștirilmeli ve baștan kurgulanmalıdır. Fikri altyapısı tamamen hatalı, kurgusu tersten çalıșan (yani, bankacılık sektörünün takdir edeceği yeni borç miktarı nispetinde firmalar ayakta kalacak ve ayakta kalacak firmaların istihdam edeceği insanlar üretime devam edebilecekler) bu paket yerine vatandașın yurtiçinde üretilmiș tüketim malları ve hizmetleri satın almakta kullanacağı dolara çevrilemeyen yeni bir para ile vatandaș doğrudan desteklenmelidir. 2. Borç stoku rakamlarının ortaya koyduğu “boğazımıza kadar borca battığımız” acı durumunu değiștirecek, borç-faiz-borç problemini kesin olarak ortadan kaldıracak, borçlarımızı konsolide ve tasfiye etmek için ter dökecek Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesinde yeni bir Genel Müdürlük kurulmalıdır. 12 Eylül 2019 tarihinde 30886 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 45 numaralı Cumhurbașkanlığı Kararnamesi ile ihdas edilen Borçlanma Genel Müdürlüğü lav edilerek kapatılmalıdır. Saygılarımızla Yeniden Refah Partisi Ekonomik İşler Başkanlığı eBülten 27 Nisan 2020 2 YENİDEN REFAH PARTİSİ EKONOMİK İŞLER BAŞKANLIĞI 50 75 100 125 150 175 200 1998 2000 2002 2004 2006 2008 2010 2012 2014 2016 2018 2020 Türkiye Ekonomisi Reel GSYH Endeksi Büyüme Trendi Gra�ik-1 3 YENİDEN REFAH PARTİSİ EKONOMİK İŞLER BAŞKANLIĞI Korona Virüs ve Ekonomiye Etkileri-2 Dünya genelinde yeni tip Koronavirüs (Covid-19) salgını maalesef hız kesmeden yayılmaya devam ediyor; 27 Nisan 2020 tarihi itibariyle hastalığa yakalanan insanların sayısı 2,8 milyonu, hayatını kaybeden insanların sayısı ise 195 bini așmıș durumdadır. Bu sebeple, salgınla mücadelede “sosyal mesafe”, “sosyal izolasyon” ve “karantina” tedbirleri tüm dünyada uygulanmaya devam etmektedir. Tavizsiz bir șekilde takip edilen “Evde Kal” stratejisi sonucu dünya genelinde ekonomik hayat durmuș ve tüm ekonomiler son yüzyılın en derin ekonomik krizine doğru sürüklenmektedirler. Öyle bir ekonomik kriz ki bahse konu olan, artık “ekonomik durgunluğun” çok ötesinde “ekonomik çöküșün” gerçekleșmesinin beklendiği ve etkilenmeyen veya kazanan devletin olmadığı bir krizle karșı karșıyayız. Salgın öncesi küresel ekonominin 2020 yılında %3,4 büyüyeceği öngörülürken, șu an itibariyle 2020 yılında dünya ekonomisinin %3 küçüleceği tahmin edilmektedir. Gelișmiș Avrupa ülkelerinin 2020 yılında %6,6 küçüleceği, Avrupa bölgesi gelișmekte olan ülkelerin %5,2 küçüleceği ve Türkiye ekonomisinin ise görece daha iyi bir durumda olsa da %5 daralacağı öngörülmektedir. 2020 yılı ikinci yarsında bașlayacak toparlanmayı, 2021 yılında %5,8 büyümenin takip edeceği beklenmektedir. Böylece Koronavirüs salgınının 2020 ve 2021 yıllarında dünya ekonomisine maliyetinin 9 trilyon $ olacağı hesaplanmaktadır. Nüfus artıșı sebebiyle kiși bașı gelirdeki azalıșın %3 değil %4,2 olacağı, 2020 yılı sonunda 170 ülkenin kiși bașı milli gelirinin azalacağı öngörülmektedir, yani en basit ifadesiyle tüm dünya halkları daha da fakirleșecek, açlık çeken insan sayısı iki katına çıkacaktır. Bu șartlar altında Koronavirüs salgınının Türkiye ekonomisine olası etkisi Grafik-1’de gösterilmiștir. 1998 yılından itibaren reel gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) yıllar itibariyle aldığı değer TL cinsinden mavi çizgiyle gösterilmektedir. Siyah çizgi, 1998-2019 yılları arasında 22 yıllık dönemde Türkiye ekonomisinin yakalamıș olduğu büyüme trendini ifade etmektedir. Koronavirüs salgını nedeniyle yașadığımız ekonomik daralmanın ülkemize maliyeti 2020 ve 2021 yılları için kırmızı alanla gösterilmektedir. Uluslararası kreditörlerin ve kurulușların tahminleri çerçevesinde Türkiye ekonomisinin 2020 yılında %5 küçülmesi ve 2021 yılında %5 büyümesi durumunda reel GSYH’yı gösteren mavi çizgi 22 yıllık trend çizgisinin altında kalacak ve ülke sınırlarında ürettiğimiz gelirimizde kayıplar yașanacaktır. Kırmızı alan ile gösterilen ekonomik kayıplar her ne kadar grafik üzerinde küçük gibi görünse de 2019 cari fiyatlarıyla 836 milyar TL’ye tekabül etmektedir. Yani Koronavirüs salgını nedeniyle Türkiye 836 Milyar TL (144 Milyar $) zarara uğrayacaktır. 2019 yılı cari GSYH’nin 4,28 Trilyon TL olduğunu düșünürsek ekonomik kaybımız 2019 yılı gelirimizin %19,5’ine denk gelmektedir. Yapmıș olduğumuz hesaplamalar, 2020 yılı için Türkiye ekonomisinin Koronavirüs salgını etkisiyle %5 küçüleceği ön kabulüne dayanmaktadır. Peki bu rakam gerçekçi midir? Türkiye ekonomisini teğet geçtiğini kabul ettiğimiz 2009 küresel finans krizi döneminde Türkiye ekonomisinin %4,7 küçüldüğünü düșünürsek, Koronavirüs salgını altında 2020 yılında %5 seviyesinde ekonominin küçülmesi gayet gerçekçi durmaktadır. Türkiye Ekonomi Politikaları Araștırma Vakfının (TEPAV) yayınladığı Nisan 2020 Politika Notunda Koronavirüs salgını nedeniyle Türkiye ekonomisinin 3 ay kapalı kalması durumunda ekonominin %10 küçüleceği ifade edilmektedir. Bu durumda gelir kaybımız 1,27 Trilyon TL (218 Milyar $) seviyesine çıkmaktadır. Küresel olarak maliyetinin 9 trilyon $ olacağı hesaplanan ve bu sebeple son yüzyılın en derin ekonomik krizi olarak adlandırılan bu kriz ile mücadele için dünya genelinde devletlerin açıklamıș olduğu ekonomik destek paketlerinin toplam değeri 8 trilyon $ seviyesine yaklașmıștır. Türkiye’de ise hükümet 836 Milyar TL’yi bulan toplam ekonomik zarara karșın sadece 100 Milyar TL değerinde ekonomik destek paketi açıklayabilmiștir. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın 25 Nisan tarihinde açıkladığı șișirilmiș, abartılı rakamlar üzerinden konușacak olursak 200 Milyar TL’lik paket Türkiye ekonomisi için yeterli değildir. Hazine ve Maliye Bakanlığının acilen asli görevine odaklanması gerekmektedir. Bakanlığın ve bakanın “1 milyon yazılımcı” projesi gibi üzerine vazife olmayan ișlerle uğrașmaktan vazgeçmelidir. 23 Mart 2020 tarihinde yayınlamıș olduğumuz değerlendirme raporumuzda belirttiğimiz gibi hükümet açıklamıș olduğu ekonomik istikrar kalkanı programıyla bankacılık sistemi üzerinden hanehalkı ve firmaları borçlandırarak krizin olumsuz etkilerini hafifletmeye çalıșmaktadır. Bu durumda paketin bașarısı hükümetin kararlılığına değil bankacılık sektörünün tutumuna bağlı kalmaktadır. Bunu baștan göremeyen hükümet, bugün Hazine ve Maliye Bakanı aracılığıyla bankacılık sektörüne göz dağı tadında mesaj vermeye çalıșmaktadır. Fakat ișin aslı; tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hem hanehalkları hem de firmalar hali hazırda ağır borç yükü altında olmalarıdır. Bu sebeple bankacılık sektörü boğazına kadar borca batmıș kiși veya firmalara daha fazla borç vermeye yanașmıyorlar. Hanehalkı ve firmaların 2002 ve 2019 yılları aralık sonu borç stoku rakamları Tablo-1’de sunulmaktadır. 2002 yılı sonunda vatandașların 6,6 Milyar TL olan borcu 2019 sonunda 89 kat artarak 584 Milyar TL’ye fırlamıștır. Firmaların borcu ise aynı dönemde 34 kat artarak 3 Trilyon TL sınırına dayanmıștır. Hanehalkları ve firmaların toplam borcu 2002 yılında GSYH’nın %26’sına denk gelmektedir. Yani ülke olarak bir yılda elde edilen gelirin dörtte biri kadar borcu varmıș firmaların ve vatandașların 2002 yılında. 2019 yılı sonunda yani 2020 yılı bașında bu oran maalesef %83’e yükselmiștir. Devletin ortalama olarak %23 civarında olan milli gelir içerisindeki payı düșüldüğünde acı gerçek ortaya çıkmaktadır: Hanehalklarının ve firmaların toplam borcu (%83) bir yılda çalıșarak ürettikleri gelirlerinden (%77) daha fazladır. Dolayısıyla vatandașlar ve firmalar boğazına kadar borca batmıș durumdayken bankacılık sektörünün daha fazla borç vermeye can atmasını beklemek mümkün değildir. Bütün bașarısı borçlanma mekanizmasını genișletmek üzerine kurulu ekonomik istikrar kalkanı paketinin bașarıya ulașması, ekonomik krizin etkilerini hafifletmesi kesinlikle mümkün değildir. Anlık rahatlama sağlar gibi olsa bile ekonomik kırılganlıkları artıracağı ve dolayısıyla çok uzak olmayan bir dönemde ekonomiyi tamamen iflasa sürükleyeceği kaçınılmaz bir sondur. Koronavirüs salgınının sebep olduğu bu çalkantılı dönemde, ekonomik, sosyal ve siyasal yapıların yeniden sorgulanmaya bașlanması ve herkesin hayatın her alanında “yeninin” arayıșı içerisinde olması bizim için çok önemli bir fırsat penceresi aralamaktadır. Kendi medeniyet anlayıșımızın öngördüğü ekonomik, sosyal ve siyasal yapıları inșa etmeye hiç bu kadar yakın olmamıștık. Her köklü değișim dayanılması ağır bedellere/maliyetlere sebep olmaktadır. Koronavirüs salgınının sebep olduğu ekonomik krizin maliyetini öderken (ki zaten ödeyeceğiz) kendi düșünce dünyamıza ait sistemi kurabilirsek, bu ekonomik krizden karlı çıkacak tek ülke olabiliriz. Kurabileceğimize inanmalıyız; bugün itibariyle batı medeniyetinin bütün karizması ayaklar altındayken, süper güç olduğuna inandığımız ABD’de insanlar devletlerine olan güvenlerini yitirmișken biz her türlü imkana sahibiz. Bu fırsatı kaçırmanın bedeli çok daha ağır olabilir. Gelinen bu noktada acilen yapılması gereken iki önemli stratejik değișiklik vardır. 1. Kurgu olarak tamamen hatalı tasarlanan ekonomik istikrar kalkanı paketi tamamen değiștirilmeli ve baștan kurgulanmalıdır. Fikri altyapısı tamamen hatalı, kurgusu tersten çalıșan (yani, bankacılık sektörünün takdir edeceği yeni borç miktarı nispetinde firmalar ayakta kalacak ve ayakta kalacak firmaların istihdam edeceği insanlar üretime devam edebilecekler) bu paket yerine vatandașın yurtiçinde üretilmiș tüketim malları ve hizmetleri satın almakta kullanacağı dolara çevrilemeyen yeni bir para ile vatandaș doğrudan desteklenmelidir. 2. Borç stoku rakamlarının ortaya koyduğu “boğazımıza kadar borca battığımız” acı durumunu değiștirecek, borç-faiz-borç problemini kesin olarak ortadan kaldıracak, borçlarımızı konsolide ve tasfiye etmek için ter dökecek Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesinde yeni bir Genel Müdürlük kurulmalıdır. 12 Eylül 2019 tarihinde 30886 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 45 numaralı Cumhurbașkanlığı Kararnamesi ile ihdas edilen Borçlanma Genel Müdürlüğü lav edilerek kapatılmalıdır. Saygılarımızla Yeniden Refah Partisi Ekonomik İşler Başkanlığı eBülten 27 Nisan 2020 2002 2019 Değişim Hanehalkı 6,6 Milyar TL x 89 Firmalar x 34 Toplam 88 Milyar TL 94,6 Milyar TL x 38 GSYH’ya oranı (%) %26 %83 584 Milyar TL 2984 Milyar TL 3568,2 Milyar TL Tablo-1. Borç Stoku 4 YENİDEN REFAH PARTİSİ EKONOMİK İŞLER BAŞKANLIĞI Korona Virüs ve Ekonomiye Etkileri-2 Dünya genelinde yeni tip Koronavirüs (Covid-19) salgını maalesef hız kesmeden yayılmaya devam ediyor; 27 Nisan 2020 tarihi itibariyle hastalığa yakalanan insanların sayısı 2,8 milyonu, hayatını kaybeden insanların sayısı ise 195 bini așmıș durumdadır. Bu sebeple, salgınla mücadelede “sosyal mesafe”, “sosyal izolasyon” ve “karantina” tedbirleri tüm dünyada uygulanmaya devam etmektedir. Tavizsiz bir șekilde takip edilen “Evde Kal” stratejisi sonucu dünya genelinde ekonomik hayat durmuș ve tüm ekonomiler son yüzyılın en derin ekonomik krizine doğru sürüklenmektedirler. Öyle bir ekonomik kriz ki bahse konu olan, artık “ekonomik durgunluğun” çok ötesinde “ekonomik çöküșün” gerçekleșmesinin beklendiği ve etkilenmeyen veya kazanan devletin olmadığı bir krizle karșı karșıyayız. Salgın öncesi küresel ekonominin 2020 yılında %3,4 büyüyeceği öngörülürken, șu an itibariyle 2020 yılında dünya ekonomisinin %3 küçüleceği tahmin edilmektedir. Gelișmiș Avrupa ülkelerinin 2020 yılında %6,6 küçüleceği, Avrupa bölgesi gelișmekte olan ülkelerin %5,2 küçüleceği ve Türkiye ekonomisinin ise görece daha iyi bir durumda olsa da %5 daralacağı öngörülmektedir. 2020 yılı ikinci yarsında bașlayacak toparlanmayı, 2021 yılında %5,8 büyümenin takip edeceği beklenmektedir. Böylece Koronavirüs salgınının 2020 ve 2021 yıllarında dünya ekonomisine maliyetinin 9 trilyon $ olacağı hesaplanmaktadır. Nüfus artıșı sebebiyle kiși bașı gelirdeki azalıșın %3 değil %4,2 olacağı, 2020 yılı sonunda 170 ülkenin kiși bașı milli gelirinin azalacağı öngörülmektedir, yani en basit ifadesiyle tüm dünya halkları daha da fakirleșecek, açlık çeken insan sayısı iki katına çıkacaktır. Bu șartlar altında Koronavirüs salgınının Türkiye ekonomisine olası etkisi Grafik-1’de gösterilmiștir. 1998 yılından itibaren reel gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) yıllar itibariyle aldığı değer TL cinsinden mavi çizgiyle gösterilmektedir. Siyah çizgi, 1998-2019 yılları arasında 22 yıllık dönemde Türkiye ekonomisinin yakalamıș olduğu büyüme trendini ifade etmektedir. Koronavirüs salgını nedeniyle yașadığımız ekonomik daralmanın ülkemize maliyeti 2020 ve 2021 yılları için kırmızı alanla gösterilmektedir. Uluslararası kreditörlerin ve kurulușların tahminleri çerçevesinde Türkiye ekonomisinin 2020 yılında %5 küçülmesi ve 2021 yılında %5 büyümesi durumunda reel GSYH’yı gösteren mavi çizgi 22 yıllık trend çizgisinin altında kalacak ve ülke sınırlarında ürettiğimiz gelirimizde kayıplar yașanacaktır. Kırmızı alan ile gösterilen ekonomik kayıplar her ne kadar grafik üzerinde küçük gibi görünse de 2019 cari fiyatlarıyla 836 milyar TL’ye tekabül etmektedir. Yani Koronavirüs salgını nedeniyle Türkiye 836 Milyar TL (144 Milyar $) zarara uğrayacaktır. 2019 yılı cari GSYH’nin 4,28 Trilyon TL olduğunu düșünürsek ekonomik kaybımız 2019 yılı gelirimizin %19,5’ine denk gelmektedir. Yapmıș olduğumuz hesaplamalar, 2020 yılı için Türkiye ekonomisinin Koronavirüs salgını etkisiyle %5 küçüleceği ön kabulüne dayanmaktadır. Peki bu rakam gerçekçi midir? Türkiye ekonomisini teğet geçtiğini kabul ettiğimiz 2009 küresel finans krizi döneminde Türkiye ekonomisinin %4,7 küçüldüğünü düșünürsek, Koronavirüs salgını altında 2020 yılında %5 seviyesinde ekonominin küçülmesi gayet gerçekçi durmaktadır. Türkiye Ekonomi Politikaları Araștırma Vakfının (TEPAV) yayınladığı Nisan 2020 Politika Notunda Koronavirüs salgını nedeniyle Türkiye ekonomisinin 3 ay kapalı kalması durumunda ekonominin %10 küçüleceği ifade edilmektedir. Bu durumda gelir kaybımız 1,27 Trilyon TL (218 Milyar $) seviyesine çıkmaktadır. Küresel olarak maliyetinin 9 trilyon $ olacağı hesaplanan ve bu sebeple son yüzyılın en derin ekonomik krizi olarak adlandırılan bu kriz ile mücadele için dünya genelinde devletlerin açıklamıș olduğu ekonomik destek paketlerinin toplam değeri 8 trilyon $ seviyesine yaklașmıștır. Türkiye’de ise hükümet 836 Milyar TL’yi bulan toplam ekonomik zarara karșın sadece 100 Milyar TL değerinde ekonomik destek paketi açıklayabilmiștir. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın 25 Nisan tarihinde açıkladığı șișirilmiș, abartılı rakamlar üzerinden konușacak olursak 200 Milyar TL’lik paket Türkiye ekonomisi için yeterli değildir. Hazine ve Maliye Bakanlığının acilen asli görevine odaklanması gerekmektedir. Bakanlığın ve bakanın “1 milyon yazılımcı” projesi gibi üzerine vazife olmayan ișlerle uğrașmaktan vazgeçmelidir. 23 Mart 2020 tarihinde yayınlamıș olduğumuz değerlendirme raporumuzda belirttiğimiz gibi hükümet açıklamıș olduğu ekonomik istikrar kalkanı programıyla bankacılık sistemi üzerinden hanehalkı ve firmaları borçlandırarak krizin olumsuz etkilerini hafifletmeye çalıșmaktadır. Bu durumda paketin bașarısı hükümetin kararlılığına değil bankacılık sektörünün tutumuna bağlı kalmaktadır. Bunu baștan göremeyen hükümet, bugün Hazine ve Maliye Bakanı aracılığıyla bankacılık sektörüne göz dağı tadında mesaj vermeye çalıșmaktadır. Fakat ișin aslı; tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de hem hanehalkları hem de firmalar hali hazırda ağır borç yükü altında olmalarıdır. Bu sebeple bankacılık sektörü boğazına kadar borca batmıș kiși veya firmalara daha fazla borç vermeye yanașmıyorlar. Hanehalkı ve firmaların 2002 ve 2019 yılları aralık sonu borç stoku rakamları Tablo-1’de sunulmaktadır. 2002 yılı sonunda vatandașların 6,6 Milyar TL olan borcu 2019 sonunda 89 kat artarak 584 Milyar TL’ye fırlamıștır. Firmaların borcu ise aynı dönemde 34 kat artarak 3 Trilyon TL sınırına dayanmıștır. Hanehalkları ve firmaların toplam borcu 2002 yılında GSYH’nın %26’sına denk gelmektedir. Yani ülke olarak bir yılda elde edilen gelirin dörtte biri kadar borcu varmıș firmaların ve vatandașların 2002 yılında. 2019 yılı sonunda yani 2020 yılı bașında bu oran maalesef %83’e yükselmiștir. Devletin ortalama olarak %23 civarında olan milli gelir içerisindeki payı düșüldüğünde acı gerçek ortaya çıkmaktadır: Hanehalklarının ve firmaların toplam borcu (%83) bir yılda çalıșarak ürettikleri gelirlerinden (%77) daha fazladır. Dolayısıyla vatandașlar ve firmalar boğazına kadar borca batmıș durumdayken bankacılık sektörünün daha fazla borç vermeye can atmasını beklemek mümkün değildir. Bütün bașarısı borçlanma mekanizmasını genișletmek üzerine kurulu ekonomik istikrar kalkanı paketinin bașarıya ulașması, ekonomik krizin etkilerini hafifletmesi kesinlikle mümkün değildir. Anlık rahatlama sağlar gibi olsa bile ekonomik kırılganlıkları artıracağı ve dolayısıyla çok uzak olmayan bir dönemde ekonomiyi tamamen iflasa sürükleyeceği kaçınılmaz bir sondur. Koronavirüs salgınının sebep olduğu bu çalkantılı dönemde, ekonomik, sosyal ve siyasal yapıların yeniden sorgulanmaya bașlanması ve herkesin hayatın her alanında “yeninin” arayıșı içerisinde olması bizim için çok önemli bir fırsat penceresi aralamaktadır. Kendi medeniyet anlayıșımızın öngördüğü ekonomik, sosyal ve siyasal yapıları inșa etmeye hiç bu kadar yakın olmamıștık. Her köklü değișim dayanılması ağır bedellere/maliyetlere sebep olmaktadır. Koronavirüs salgınının sebep olduğu ekonomik krizin maliyetini öderken (ki zaten ödeyeceğiz) kendi düșünce dünyamıza ait sistemi kurabilirsek, bu ekonomik krizden karlı çıkacak tek ülke olabiliriz. Kurabileceğimize inanmalıyız; bugün itibariyle batı medeniyetinin bütün karizması ayaklar altındayken, süper güç olduğuna inandığımız ABD’de insanlar devletlerine olan güvenlerini yitirmișken biz her türlü imkana sahibiz. Bu fırsatı kaçırmanın bedeli çok daha ağır olabilir. Gelinen bu noktada acilen yapılması gereken iki önemli stratejik değișiklik vardır. 1. Kurgu olarak tamamen hatalı tasarlanan ekonomik istikrar kalkanı paketi tamamen değiștirilmeli ve baștan kurgulanmalıdır. Fikri altyapısı tamamen hatalı, kurgusu tersten çalıșan (yani, bankacılık sektörünün takdir edeceği yeni borç miktarı nispetinde firmalar ayakta kalacak ve ayakta kalacak firmaların istihdam edeceği insanlar üretime devam edebilecekler) bu paket yerine vatandașın yurtiçinde üretilmiș tüketim malları ve hizmetleri satın almakta kullanacağı dolara çevrilemeyen yeni bir para ile vatandaș doğrudan desteklenmelidir. 2. Borç stoku rakamlarının ortaya koyduğu “boğazımıza kadar borca battığımız” acı durumunu değiștirecek, borç-faiz-borç problemini kesin olarak ortadan kaldıracak, borçlarımızı konsolide ve tasfiye etmek için ter dökecek Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesinde yeni bir Genel Müdürlük kurulmalıdır. 12 Eylül 2019 tarihinde 30886 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 45 numaralı Cumhurbașkanlığı Kararnamesi ile ihdas edilen Borçlanma Genel Müdürlüğü lav edilerek kapatılmalıdır.
Yeniden Refah Partisi Ekonomik İşler Başkanlığı